Biricik ve Tek Olmak

Karşılaştığım intihar vakalarında dikkatimi çeken ortak bir özellik gördüm. Hayatına son vermek isteyenlerin neredeyse tamamı gelecekle ilgili umutlarını hedeflerini kaybetmiş kimselerdi.Hayatta hedef ortadan kalkınca; hiçlik, işe yaramazlık, değersizlik ve öz güvensizlik ortaya çıkmakta, birey varoluşunu umursamamaktadır. 2009 Nisan aylarında intihar denemesi yapmış bir bayan görüşmeye gelmişti. 4 yıla yakın süren bir ilişkisi sonlanmış ardından geçirdiği bunalım onu intihara sürüklemişti. Görüşmemizde anladım ki, bayanın kendilik algısı, benlik oluşumu tamamı ile ayrıldığı kişiye yüklenmiş, onunla var olmuş, o kendisini terk edince yaşamı bir boşluğa düşmüş. Gelecekle ilgili bütün planlarında o var; yaşayacağı yer, yapacağı meslek, doğacak çocukları….kısacası her şeyde bütünün diğer yarısı ayrıldığı kişi. Ayrılık ortaya çıkınca gelecek tamamen karanlık bir hal almış ve onsuz bir geleceği hiç düşünmediğinden yeniden geleceğe dair planlar, hedefler oluşturamamış.Böyle bir gelecek için yaşamaktansa ölmeyi tercih etmiş….

Konuşmamızda ona ; “Bileğini acıtıncaya kadar çimdikle, acıyı hissedince: senden başka bu acıyı hisseden var mı, Sana en yakın olan annen? baban? O kişi?” diye sordum. Onun bu dünyada biricik ve tek olduğunu, yaşadığı her şeyin önce onu sonra ancak paylaşırsa başkalarının hissedebileceğini onunda sınırlı olduğunu olduğunu fark etmesini sağladım.
İnsan güzelse, iyiyse, dürüstse… kendisi böyle hissettiği için olmalı, başkaları onun böyle olduğunu düşündüğü için değil.Gün gelir insan hep kendini iyi hissetmek için başkalarını araya başlar;sevgili, eş, arkadaş, hatta hiç tanımadıkları tüm insanlar….Oysa kişi kendi varoluşunu kabullenip geliştirmeye çalışsa, başkaları kişinin kendi gelişiminde birer basamak olur. Onların yaşamlarından çıktığı durumlarda yıkıntı ve hasar daha az olur. İnsanların yaşamında yeni bir ortama alışmaya çalışmak, göç ( ki başlı başına travma dır), gurbete çalışmaya, okumaya gitmek, askerlik,en yakınlarından aile fertleri ve eş vb. kaybı, ilişki ayrılıkları genellikle bu yıkıntıyı acıyı hissettirir. Bu tip yaşantılarda ortaya çıkan acı duygular, bu zamana kadar onlarla kendini var edip iyi hisseden ama onlarsız kendini iyi hissetmemeye bağlıdır. Oysa kişi kendine adadığı tüm değerleri içselleştirebilse bunları kendisine hatırlatacak birilerine ihtiyaç duymayacaktır.

Yaşanan ilişkilerde de sıklıkla şuna benzer durumları da görürüz.Eşler genellikle şu cümleleri sarf ederler;
“Ben artık eski ben değilim, kendimi tanımıyorum artık…”
“Bıktım artık beklentilerinden….”
“ben senin istediğin gibi biri olamam…”
“beni değiştirmeye çalışacağına kendini değiştirmeye çalış..”
“Senin için artık ne yaparsam yapayım yetinmiyor mutlu olmuyorsun…”

 

Hoca Nasreddin hayatında ilk defa leyleği gördüğünde çok garip karşılamış ve bir şeye benzetememiş. Uzun uğraşlardan sonra yakalamış ve demiş ki: “Tavuk desem tavuk değil, kuş desem kuşa benzemez…” Bu kadar uzun kanatta mı olur canım, hem bu ayaklar ne böyle upuzun çubuk gibi, bu kadar uzun gaga olmaz…” demiş ve almış makası eline hepsini kısaltmış ve ardından: “hah şimdi bir kuşa benzedin ” demiş.

Bizim ilişkilerimizde böyle değil mi?

Önce elde etme çabası, sonrasında onu kırpma, budama yani değiştirme çabası, istediğimiz kalıba uyuncaya kadar onunla bir savaş…taa ki değişti o zaman mı rahata erecek ilişki?
Acaba Hocanın o leyleği uçabilir mi artık? Ya bizim değiştirdiğimizi sandığımız kişi ile ilişkimiz sağlıklı yürür mü? Kuş da ölüüürr ilişkide…

Orhan Baba şöyle söyler bir şarkısında,
“beni böyle sev seveceksen,
olduğum gibi göreceksen,
girme ömrüme, girme gönlüme,
ne dertliymiş sin diyeceksen.”

Bizi başkaları değil ancak ve ancak kendimiz değiştirebiliriz eğer değişimin gereğine inanıyorsak.

Uzun bir zaman önce şairini hatırlamadığım bir şiirde şu mısrayı okumuştum;

“Usandım kendinle uğraşmasını başka insanlarda çözmeye çalışanlardan”

İki insan ilişkisinde ilişkiye başlamak, ilişkiyi başlatmak kolay, ilişkiyi sürdürmek zor. İlişkiler derinleştikçe, ilerledikçe insan kendinden öte karşıdakine odaklaşmakta, kıyaslamalar yaparak kafasında kurguladığı ideal eş ile gerçek eş arasındaki farkları sorun haline getirerek ilişkiyi bitirmektedir. Oysa kişinin ideal olarak kurguladığı şablon nasıl oluştu? doğru bir şablon mu? kime göre? bu sorunun cevabının peşine düşmektense kişi, karşıdakini değiştirmeyi yeğler.

 

Nâzım Hikmet derki;
“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine…” sanırım çözüm burada.:-)

Şimdilik Bu Kadar..İlişkiler üzerine yazmaya devam edeceğim…

Leave A Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.